......

SPOR HABERLERİ

PİYASALAR

altın fiyatları

Online Ziyaretçi

Günlük: 83
Haftalık: 849
Aylık: 4975
Toplam: 384060

Kanal İstanbul Projesi

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 4 ay önce / 16.08.2022 11:52:38 | Görüntüleme : 885
Kanal İstanbul, denizcilik, ulaşım ve uluslararası ilişkiler tarihini değiştirecek olan bir devlet ve millet projesidir. Aziz vatanın istiklâlinin, gelecek nesillerimizin istikbalinin garantisidir. İstanbul boğazımızı koruma, kurtarma, hürriyetini teminat altına alma projesidir.

 

 

56 kurum ve kuruluş, belediye, üniversite, 200’den fazla bilim adamımızın, medya ve vatandaşlarımızın yardımları ile hazırlanan ve Türkiye’nin en kapsamlı projesi olan Kanal İstanbul’un son ÇED raporunda projenin yatırım maliyeti yine 75 milyar TL olarak açıklandı. Rapora göre; 45 km uzunluğunda, 20.5 metre derinliğinde ve en dar yerinde 275 metre genişlikte olan ve Küçükçekmece Gölü – Sazlıdere Barajı – Terkos Gölü doğusunu takip eden güzergâhın inşaat çalışmalarının 7 yıl içerisinde tamamlanması ve gerekli bakımların yapılması kaydıyla en az 100 yıl hizmet etmesi öngörülüyor.

 

Her iki kenarında, Deprem Dönüşümlü Rezerv Konut Alanı’nda, 500 bin nüfusuyla dünyanın en geniş akıllı şehri kurulacak. Bütün konutlar, mahalle kültürümüzü yansıtan, az katlı, yatay mimarinin hâkim olduğu bir anlayışla inşa edilecektir. Projede; sosyal yaşama alanları, yürüyüş parkurları, bisiklet yolları, millet bahçeleri ve ekolojik koridorlar... bulunmaktadır. Bütün plânlama çalışmaları tamamlandı. 1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânı, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Plânı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Plânları bitti ve temeli atıldı



MUHARREM AYI VE KERBELÂ

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 5 ay önce / 05.08.2022 10:00:52 | Görüntüleme : 1217
Muharrem ayıyla başlayan hicri takvimin, 1444. yılını idrak ediyoruz. Muharrem, Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in “hürmete şayan” olarak nitelediği, rahmet ve hikmet dolu bir aydır. Efendimiz (s.a.s), “Ramazan’dan sonra en faziletli oruç Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur” buyurarak bu ayın manevi bereketine işaret etmiştir. Muharremin onuncu günü olan Âşûrâ gününde ise, bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla birlikte oruç tutmayı ümmetine tavsiye etmiştir.

 

Muharrem, aynı zamanda Kerbelâ’nın hüzünlü hatırasıdır… Çöllerde bir yudum suyun özlemidir... Ehl-i beyt aşkıyla dolu gönüllerin, “Âh Hüseynim” diyerek sızladığı bir hasret mevsimidir... Seyyidü’ş-şüheda Hz. Hüseyin Efendimiz ve beraberindekilerin acımasızca şehit edildiği vaktin gözyaşlarıdır.

O Hz. Hüseyin ki, Resûlüllah (s.a.s)’in sevgili torunu, ehl-i beytidir. Hz. Aliyyü’l-Murtaza’nın, Hz. Fatımatu’z-Zehra’nın ciğer paresidir. Rahmet Peygamberinin “Dünyadaki çiçeğim, reyhanım” diyerek bağrına bastığı, cennet gençlerinin efendisi5 olarak taltif ettiği yiğittir. O Hz. Hüseyin ki Allah yolunda yüce bir ahlakın ve çağları aşan onurlu bir duruşun mümtaz temsilcisidir.

Kerbelâ, mezhebi, meşrebi ve düşüncesi ne olursa olsun bütün ümmetin ortak acısıdır. Allah’a ve Resulüne iman eden, ehl-i beyte muhabbet besleyen her Müslüman'ın yürek sancısıdır. Neredeyse her evinde bir Hasan, bir Hüseyin, bir Ali, bir Fatıma bulunan ve gönlü evlâd-ı Resûl aşkıyla yanıp tutuşan aziz milletimizin ehl-i beyt muhabbeti asırlar geçtikçe daha da artmaktadır. Milletimiz bu sevgiyi yüreklerinin ta derinliklerinde hissetmeye devam etmektedir.

Bizler, Kerbelâ hadisesinin hüznünü yaşarken, aynı acıların bir daha yaşanmaması için Kerbelâ’yı ibret nazarıyla okumaya ve ondan dersler çıkarmaya mecburuz.

Kerbelâ’dan çıkaracağımız ilk ders, onu ayrılık ve gayrılığa değil, tevhide ve kardeşliğe vesile kılmak, gönül birlikteliğine dönüştürmektir. Sevinç ve tasayı, muhabbet ve meşakkati paylaşmaktır. Yüce Rabbimizin “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın...”6 emrine kulak verip sımsıkı kenetlenmektir. Fitneye, fesada ve tefrikaya karşı vahdete sarılmak, kardeşliğimize kastedenlere fırsat vermemektir.

Kerbelâ’dan çıkarmamız gereken bir diğer ders ise Hz. Hüseyin Efendimiz ve arkadaşlarının uğruna can verdikleri yolun Peygamberi Zişan Efendimizin yolu olduğunu bilmektir. Hz. Ali’nin buyurduğu gibi Allah’ın farzlarına riayet etmek, özellikle namaz konusunda hassas olmak, namazla Allah’a yaklaşmaktır. Tıpkı Hz. Hüseyin gibi İslam’ın şartlarını, emir ve nehiylerini doğru anlayıp yaşamaktır. Hak, adalet, sevgi, şefkat ve merhameti yüceltmek, kötülüğü engelleyip iyiliği yaymaktır. Makâlât yazarı büyük velinin öğütlediği gibi insani ilişkilerde toprak gibi mütevazı olmak, herkese aynı gözle bakmak, kimseyi ayıplamamaktır. Dünyanın aldatıcılığına kanmamak, daima Hakkın hoşnutluğunu aramaktır. Haksızlık ve zulüm karşısında dimdik durmak, gerektiğinde Allah yolunda şahadete koşmaktır.

Bu vesileyle başta şehitler serdarı İmam Hüseyin Efendimiz ve ehl-i beyt-i Mustafa olmak üzere din, iman, vatan ve mukaddesat uğruna canını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum.

KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığı.



BİR İNSANIN SON ANLARI

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 5 ay önce / 28.07.2022 11:11:45 | Görüntüleme : 1019
Ölüm bu fani dünyadan, ebedi aleme göç anıdır. Mümin kul, ölüm yastığına baş koyduğu vakit Rahman tarafından bir nida gelip buyurulur ki: “Ey ölüm meleği, bu hastayı pek tazyik etme, rahat olsun.

 

Böylece ruhu dizlerine, göbeğine ve göğsüne gelinceye kadar bu rahatlık devam eder. Ruh boğazına gelince el ele ve göz göze ve diğer azalar ta kıyamete kadar bir daha karşılaşamayacaklarını birbirlerine haber verip veda ederler.

Ve ruh bunca müddet bulunduğu cesetten vedalaşıp ayrılır. Sonra semadan bir nida gelir: Ey Âdemoğlu! Şimdi dünya mı seni terk ediyor, yoksa sen mi dünyayı terk ediyorsun? Şimdi malın seni koruyabiliyor mu, yoksa sen onu muhafaza edebiliyor musun? Şimdi dünyadaki makamın, mevkiin seni mi kurtarıyor, yoksa sen onu mu kurtarıyorsun? Şimdi sen mi dünyaya galip olup onu yok ettin, yoksa o sana galip olup seni zillet toprağına mı attı? Yazık...

Hastanın dili tutulduğu vakit yanına dört melek gelir:

Birincisi selam verip: “Ben senin yiyeceklerine Allah tarafından memur idim. Bugün dünyayı doğudan batıya dolaştım, senin rızkından bir lokma bile bulamadım, bitmiş” der.

İkincisi selam verip: “Ben senin içeceklerine memur idim. Bugün cihanı dolaştım, senin rızkından bir damla bile su kalmamış” der.

Üçüncüsü selam verip: “Ben senin nefesine memur idim. Şimdi yeryüzünü aradım, senin için bir nefes dahi kalmamıştır” der.

Dördüncüsü selam verip: “Ben senin ömrüne memur idim. Bugün senin ömür müddetinden asla bir şey kalmadı” der.

Bundan sonra Kiramen-Katibin melekleri teşrif edip selamdan sonra: “Ey Allâh’ın kulu, biz Allâh tarafından senin işlediğin hayır ve şerri yazmaya memur idik” der ve yazılı bir defter verirler. Ve, “İşte bu amel defterin, oku” derler.

Allah, tüm vefat etmişlerimize rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. Kalın sağlıcakla...

 



ZEMZEMİN ÖNEMLİ SIRLARI

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 7 ay önce / 09.06.2022 11:21:27 | Görüntüleme : 1283

Zemzem, yeryüzünde en mukaddes topraktan kaynayan sudur. Zemzem, Cennet pınarlarındandır. Cenab-ı Hakkın İbrahim (a.s.)'a ikram ettiği bir nimettir. Haremi Şerif'teki Ayat-ı Beyyinat'dandır. Hacıların müşahede ettikleri en büyük nimet ve menfaatlerdendir.

Yeryüzündeki en hayırlı sudur. Resulullah Efendimizin, mübarek tükürüğü ile bereketlenen sudur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in Kalb-i Şerifi'nin defalarca yıkandığı sudur. Her derde devadır. Hususiyle humma (sıtma)'ya şifadır. İçilmesi sünnettir.

Zemzem suyunun hikayesi kısaca şöyledir: Hz. İbrahim (a.s.) Cenab-ı Hakkın emri üzerine, hanımı Hacer Validemizi ve henüz süt emmekte olan oğlu Hz. İsmail'i bugünkü zemzem kuyusunun bulunduğu yere bıraktı. O tarihte Mekke'de hiçbir insan yaşamıyordu. İçecek su da yoktu. Hz. İbrahim, hanımı ve oğlu için biraz hurma bir miktar da su bırakarak oradan ayrıldı. Yiyecek ve içeceğin bulunmadığı bu ıssız yerde kalmak Hz. Hacer'e çok zor geldi. Ancak kendilerini oraya bırakmasını Hz. İbrahim'e Cenab-ı Hak emrettiği için, böyle düşünmek yersizdi. Çünkü rızkı veren Allah, elbette kendi durumlarını da görüyordu.

Bir zaman sonra, Hz. İbrahim'in bıraktığı su bitmektedir. Hz. İsmail ağlamaya ve su istemeye başlar. Annesi ne yapacağını şaşırır. Hz. İsmail'in ağlamalarına daha fazla dayanamaz. Safa tepesine çıkar. Birini görebilmek umuduyla sağa sola bakar, kimseyi göremeyince de Safa ile Merve arasında koşmaya başlar. En son Merve tepesine çıktığında bir ses işitir. Zemzem kuyusunun yanında Hz. Cebrail'i görür. Cebrail (a.s.) kanadıyla (bir rivayette ayağıyla) yeri kazar ve su görünür. Hz. Hacer buna çok sevinir. Suyun aktığını görünce, "Dur, dur" manasında "Zemzem" der ve su akmasın diye önünü kesip, havuz gibi yapar. Bir taraftan da testisini doldurur.Testisini doldurduktan sonra sudan içerek Hz. İsmail'i emzirmeye başlar. Bu arada Cebrail (a.s.), Hacer'e hitaben: "Sakın, 'Helak oluruz, zarara uğrarız' diye korkmayın. İşte şurası Beytullah'ın (Kabe'nin) yeridir. O Beyti, şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki, Cenab-ı Hak o işin ehlini zayi etmez" der.

Dünya Sağlık Örgütünün raporların göre, dünyanın en sağlıklı sularından olan zemzem suyunun esrarı, günümüz teknolojisindeki tüm araştırmalara rağmen çözülemiyor. Kaynağı bulunamayan suyun, denizden 80 km uzakta olmasına ve

çevresinde başka hiç bir kuyu olmamasına rağmen yıllardır kurumaması araştırmacıları şaşkına çeviriyor. Sadece 1.5 metre derinliğindeki kuyudan Hac mevsiminde milyonlarca hacı su ihtiyacını karşılarken su seviyesinde de hiçbir azalma olmuyor.

İçenin açlığını ve susuzluğunu gideren suyun esrarı, bilim adamları tarafından inceleniyor. Avrupa'da laboratuarlarda yapılan araştırmalarda, zemzem suyunun çok az kükürt içerdiği tespit edildi. Amerika'da yapılan test sonuçlarına göre zemzem, içinde mikroorganizma ve bakteri bulunmayan tek su olma özelliği taşıyor. WHO tarafından da zemzem, dünyanın en içilebilir ve sağlıklı sularından biri olarak açıklandı.

Zemsem suyunun ezan okunduğunda berraklaştığını ifade eden Japon bilim adamı Dr. Masaru Emoto, "Zemzem çevresinde cereyan eden bütün değişimleri hafızasına alıyor. Yapısı çok farklı. Bu on u dünyadaki tüm elementlerin efendisi yapıyor." dedi. Dr. Masaru Emoto, zemzem kristallerini mikroskop ortamında inceledi. Suyun kristal düzeninin, değişen frekanslara göre farklılaştığını gören Emoto, zemzem kristallerinin çan sesinde karardığını, Kur'an-ı Kerim ve ezan sesinde ise parlaklaştığını fark etti.



Ahirette Şehitlik Mertebesi

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 8 ay önce / 13.05.2022 11:18:58 | Görüntüleme : 1069
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) “Aranızda kimi şehit sayarsınız?” buyurdular.

Ashâb-ı Kiram: “Allah yolunda öldürüleni” deyince;

“Öyle ise ümmetimin şehitleri pek azdır. (Halbuki) Allah yolunda öldürülmek şehitliktir, tâûn(veba)dan ölmek şehitliktir, kadının lohusa iken ölmesi şehitliktir, yanarak ölmek şehitliktir, boğularak ölmek şehitliktir, veremden ölmek şehitliktir, iç hastalıklardan ölmek şehitliktir.”

 

“Ölüm vaktinde sağına soluna bakıp da tanıdığı kimseyi göremeyen; ailesini, evladını anıp kederlenen, vatanından uzakta, yalnız, kimsesiz ve Rabbine teslim olmuş garip Müslüman’ın ölümü şehitliktir.”

“Hummâ (ateşli hastalık)tan ölmek şehitliktir.”

“Allah yolunda cihad ederken bineğinden düşüp de ölen kimse şehittir.”

“Murâbıt (düşman karşısında nöbetçi) olarak ölen şehît olarak vefat etmiştir.”

“Allah yolunda bir gün murâbıtlık (düşman karşısında nöbet beklemek), bir ay gündüzleri oruç tutmak ve geceleri de namaz kılmak gibidir. Kim murâbıt olarak ölürse mutâd olarak işlediği ameli kıyamet gününe kadar işlemiş gibi sevap olarak yazılır. Kabirde fettândan da (Münker ve Nekir’den) emin olur, kıyamet gününde şehit olarak diriltilir.”

“Dağ başlarından (yükseklerden) düşerek ölen, vahşi hayvanların yediği ve denizlerde boğularak ölen kimse Allah katında şehittir.”

“Kadın hamileliğinden kurtuluncaya ve doğum yapıncaya değin Allah yolunda murabıt (nöbet bekleyen) gibidir. Eğer bu arada ölürse ona şehit sevabı vardır.” (Ebvâbü’s-Saâde fî Esbâbi’ş-Şehâde, Süyûtî)



HELAL VE HARAM

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 8 ay önce / 10.05.2022 11:03:54 | Görüntüleme : 1196
HELAL VE HARAM
Helal ve haram, Rabbimizin dünya hayatında bizim için koyduğu sınırlarıdır. Helal ve haram, sadece yeme ve içmeye indirgenemeyecek kadar geniş kavramlardır. Nezih bir hayatın üzerine inşa edildiği bilincin adıdır helal ve haram. Bu bilinç, özden söze, düşünceden eyleme, giyimden kuşama, yemeden içmeye, alışverişten tüketime, aileden komşuluk ilişkilerine kadar hayatın her anını ve alanını kuşatır.

 

Rabbimizin bize tertemiz emanet ettiği fıtratımızı koruyan her söz ve davranış helaldir. Bu fıtratı bozan, iffet, onur ve haysiyetimizi zedeleyen her şey ise haramdır. Helal, Allah’ın rızasına uygun güzelliklerdir. Haram ise, O’nun gazabını celbeden çirkinliklerdir. Helal de haram da imtihanın bir parçasıdır. Helal ile yetinmek de ibadettir, haramdan kaçınmak da. Helali haram, haramı helal saymak ise imana zarar veren büyük bir günahtır.

Dinimiz İslâm’da helal ve haramı belirlemek Allah’a ve O’nun izniyle Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e aittir. Rabbimiz, helali ve haramı Yüce Kitabında bize öğretmiştir. Resûlullah Efendimiz de nasıl mümince yaşayacağımızı bize göstermiştir. Onun dilinde mümin, bal arısı gibidir. Hep güzel, temiz, helal şeyler yer ve hep güzel şeyler üretir. Hiçbir şeyi ne israf eder, ne de ifsat eder.3 O her daim iyinin, güzelin ve salih amellerin peşindedir.

Kötülükten yüz çevirip hayatımızı iyilikle süslediğimiz müddetçe huzurlu yaşarız. Haramlardan uzaklaştıkça Rabbimizin rahmetine yaklaşırız. Günahlar ile aramıza mesafe koyduğumuz sürece Allah katında yüceliriz. Gönlümüzü sevgi, şefkat, merhamet, sadakat ve samimiyet gibi güzelliklerle donattığımızda istikametimizi buluruz. Kin, nefret, intikam, yalan, hile ile yol alırsak karanlıklarda kayboluruz. Her işimizde helal ile hareket edersek adım adım cennete yürürüz. Harama bulaşırsak sonunda hüsrana uğrar, pişman oluruz.

Efendimiz (s.a.s)’in şu duasına gönülden “amin” diyelim. “Rabbim! Beni sana çokça şükreden, seni çokça zikreden, senin azabından çekinen, sana hakkıyla itaat eden, sadece senin için eğilen, daima sana yalvarıp yönelen bir kişi eyle!”

KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığı



Ramazan Bayramı

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 8 ay önce / 29.04.2022 09:17:48 | Görüntüleme : 1254

Yılda bir defa misafir olarak gelen Ramazan Ayını, yolcu edecek olmanın üzüntüsü içindeyiz.

 

Bu Mübarek Ramazan ayında fitre/fıtır sadakası, şeran zengin sayılan her müʼmine vacip, hatta bazı mezheplere göre farzdır. Fitre, bayram namazına kadar verilirse makbul olur. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- fakir müʼminlerin de bayrama huzurla girebilmeleri için, fitrelerin bayramdan önce verilmesini istemiş; “Onları bu (bayram) gününde aç dolaşmaktan kurtarınız!” buyurmuştur. (İbn-i Sa‘d, I, 248)

Ramazânʼı güzelce ihya edip onu kendimizden razı ederek uğurlaya-bilmek ve onda kazandığımız manevi kıymetleri kaybetmeden gelecek senenin Ramazan’ına bağlayabilmek, böylece hayatımızı daimi bir Ramazan ruhaniyeti içinde yaşayabilmek, büyük bir saadettir. Gerçek bir bayram da, esasen bu saadetin bir tezahürüdür.

Behlül Dana Hazretleri buyurur:

“Bayram, güzel ve yeni elbiseler giyenler için değil, ilâhi azaptan emin olup ebedi hüsrandan kurtuluşa erenler içindir. Yine bayram, güzel güzel binitlere binenler için de değil, hata ve kusurlarını terk ederek halis bir kul hâline gelebilenler içindir…”

Kâmil bir müʼmin, yalnız kendi evini aydınlatan bir kandil değil; bütün yeryüzünde, dünyası kararmışların başını cömert ziyasıyla okşayan, ruhları üşümüş garipleri müşfik sıcaklığıyla saran bir şefkat ve merhamet güneşi hâlinde, insanlığın fazilet semasında parlamalıdır. Zira gerçek bayram saadetinin seyredileceği en berrak ayna, bayram ettirilen kırık gönüllerdir.

Bayram, yanık yüreklere Cennet serinliği veren ilâhi bir ziyafettir. Yine bayram, belli bir kesimin şımarıkça yaşadığı, israf çılgınlıklarıyla dolu

tatil ve eğlence gibi şahsî mutluluk günleri değildir. Bilâkis, sıla-ı rahimde bulunmak, geçmişlerin ruhlarını hayırlarla şad etmek, iman kardeşliğini cemiyet plânında yaşatmak, dargınlıkları-kırgınlıkları ortadan kaldırmak ve din kardeşleriyle kaynaşmak gibi nice ictimâî ibadetlerin ifa edildiği, müşterek sevinç günleridir.

Ramazan Bayramınız kutlu, günleriniz daima umutlu olsun.



Kadir Gecesi’nin Hususiyetleri

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 8 ay önce / 23.04.2022 10:31:20 | Görüntüleme : 1248

27 Nisan Çarşamba'yı 28 Nisan Perşembe Gününe bağlayan gece Kadir Gecesi'dir. Cenâb-ı Hak, bazı kıymetli şeyleri birçok hikmetler için gizlemiştir:

 

Kullarının bütün ibadet ve tâatlara rağbet etmesi için rızasını ibadet ve tâatlarda; büyük-küçük günahlardan kaçınmaları için gadabını günahlarda; bütün isimlerine ta’zîm edilmesi için İsm-i A’zam’ı Kur’ân-ı Kerim’de; bütün namazların muhafaza edilmesi; hepsine ehemmiyet verilmesi için salât-ı vüstâ (orta namazı) nın hangi namaz olduğunu; günün tamamında dua edilmesi için cuma günündeki icabet saatini (duanın kabul edilen vaktini); hiç kimseyi hor ve hakir görmemek için veli kullarını; Ramazan’ın her gecesini ibadet ve tâatla ihya edip daha çok sevap kazansınlar diye de Kadir Gecesi’ni gizlemiştir.

Bununla beraber Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) Kadir Gecesi’nin bazı alâmetlerini bildirmiştir: O gece gökyüzü parlak ve bulutsuz olur. Hava soğuk ve sıcak değil, latif olur. O gecenin sabahında güneş ziyasız (solgun) olarak doğar.

Kadir Gecesi, içerisinde Kur’ân-ı Kerim indirilen mübarek gecedir. Bu gecenin pek çok hususiyetinden birkaçı:

1- Bu gecede ibadet (içinde Kadir Gecesi olmayan) bin ayda yapılan ibadetten daha hayırlıdır. Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) kendisinden önceki ümmetlerin ömrü gösterildi. Ümmetinin ömürlerini kısa gördü. Bunun üzerine Hz. Allah bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ihsan etti.

2- Kadir Gecesi’nde Meleklerin ve Ruh’un inmesi.

Melekler bu gecenin esrarını görmek üzere inerek yeryüzünü doldurduğu için bu geceye darlık manasına olan “kadir” ismi verilmiştir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki: “Kadir Gecesi olunca Allâhü Teâlâ, Cebrail’e (a.s.) emreder. Cebrail (a.s.)yanlarında yeşil bir sancak bulunan meleklerle yeryüzüne inip sancağı Kabe’nin üzerine dikerler. Cebrail (a.s.) bu gece melekleri teşvik eder. Onlar da her ayakta bulunana, durana, oturana, namaz kılana ve zikredene selâm verir ve onlarla musâfaha eder, yaptıkları dualara âmin derler. Bu, fecir vaktine kadar devam eder.”

3- Bu gece, fecir (imsak) vaktine kadar selâmettir.

Kadir Gecenizi tebrik ediyorum. Allah ibadetlerinizi kabul eylesin. Daha nice Ramazanlara ulaşmak dileğiyle...



Mübarek Ramazan Ayı

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 9 ay önce / 31.03.2022 11:26:04 | Görüntüleme : 1401

Çoktandır buruktu gönüller, ıssızdı mabetler, ezanlar hüzünlü, hilalin boynu büküktü. Hasretiyle yanmış yürekler, özlemle yolunu gözlüyordu. Suya hasret toprağın yağmuru beklediği gibi bekliyordu müminler, onun rahmet ve bereket iklimini... Ve nihayet ruhlara neşe veren bahar rüzgârları gibi geldi. Kalplere ve vicdanlara esenlik veren bir muştuyla geldi Ramazan.

 

Hanelerimiz bu kutlu misafir için şenlendi. Mabetlerimiz, bu güzel buluşma için süslendi. Ezanlar coşkuyla yankılandı gök kubbede. Ve dudaklarımızda tatlı bir terennüm yükseldi: “Hoş geldin ya şehr-i Ramazan, hoş geldin.”

Ramazan-ı şerif, Rabbimizin rahmet ve ecir kapılarını ardına kadar açtığı hazine değerinde bir aydır. Bu mübarek ayda oruçlar tutulacak, iftar sofraları kurulacak. Neşeyle kalkılacak sahurlara. Büyükler de şenlenecek çocuklar gibi. Mabetler dolup taşacak, kubbeler mukabele sesleriyle çınlayacak. Ailece koşar adım gidilecek teravih için camilere. Huşuyla kılınacak namazlar. Ruhlar arınacak kirlerden. El açılacak yüce makama. Mağfiret ayında gözyaşlarıyla af dilenecek. Verdikçe bereketlenecek kazançlar. Muhtaçlar sevindirilecek. Yüzü gülecek gariplerin. Esenlik kaplayacak her yanı. Aydınlanacak karanlıklar, zincire vurulacak tüm şeytanlar.

Kur’an ayıdır Ramazan. Mevla’mızın bize en büyük rahmeti, Ramazanın ziynetidir Kur’an. Çokça okunacak ve anlaşılacak bu ayda. Bolca tefekkür edilecek, ölü hayatlarımıza hayat verecek ilkeleri. Murakabe edilecek yaşantımız. Gözden geçirilecek geçen ömrümüz. Hesabı yapılacak o pek çetin hesap gününün.

Ve paylaşma ayıdır Ramazan. Zekâtımızla, fitremizle, sadakamızla ve her türlü infakımızla Rabbimizin rızasını umacağız. Rabbimizin verdiğinden kullara vereceğiz ki artsın rızkımız, rahmet kuşatsın her yanı. Gülsün yüzler ve toplumda huzur egemen olsun.

Evvelinde rahmet tecelli etsin diye dört elle sarılalım Ramazana. Ortasında bereket olsun diye artıralım ibadetleri ve sadakaları. Ahirinde günahlardan azat olalım diye çoğaltalım tövbeyi ve istiğfarı. Niyazımız Yüce Mevla’mızdan; bir daha yaşatmasın bize buruk Ramazanları.

Ya Rab! Hamd sana, şükür sana. Eriştirdin bizi yine Ramazana. Müjdeler olsun kavuşanlara. Rahmet olsun kavuşamayanlara. Hastalarımız şifa, dertlilerimiz deva bulsun. Ramazan-ı şerifiniz, mübarek olsun.

KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığı



TOPLUMUN TEMELİ AİLE

Yazar : Süleyman GÖKSU | Tarih : 1 yıl, 9 ay önce / 25.03.2022 08:10:35 | Görüntüleme : 1420

Bir bütünün diğerini tamamlayan iki yarısı, kadın ve erkek, evlenerek bir yuvayı paylaşır. İki ayrı yol, iki ayrı ömür birleşir. Nikâhla huzurlu bir aile kurar, hem bedeni hem de ruhu için sağlam bir sığınağa kavuşur.

Aynı zamanda yeni sorumluluklar yüklenir. Allah’ın adı şahit tutularak kurulan aile, O’nun bahşettiği çocuklarla gelişir ve güzelleşir. Kadın, gözünün nuru ve gönlünün neşesi yavrularıyla anne olmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşar. O artık, ayaklarının altına cennet serilen bir annedir. Erkek ise güzel ahlakla donanmış nesiller yetiştirmenin sorumluluğunda bir babadır artık. Anne baba olmak öyle yüce bir makamdır ki Cenâb-ı Hak kendisine kulluktan hemen sonra onlara iyi davranmayı emretmiştir her birimize…

Aile, Rabbimizin eşsiz ve benzersiz kudretiyle bize sunduğu nadide bir nimettir. Bir toplumun temel çekirdeği ve dinamiğidir. İftihar vesilesi en büyük değer, en kıymetli hazinedir. Aile; iyinin-kötünün, doğrunun-yanlışın, güzelin çirkinin öğrenildiği ilk mekteptir. Erdemlerin kazanıldığı, insanı insan yapan değerlerin miras olarak alındığı bir okuldur. Aile, maddi ve manevi tehlikelere karşı bir kaledir. Sevgi, rahmet ve güven iklimi, dünyadaki cennet huzurudur.

Aileyi aile kılan, ruhlar arasındaki münasebet, kalpler arasındaki muhabbettir. Aile olmak, duygu ve fikir bağı kurmak, gönül birliği etmektir. Eşini ve çocuklarını emanet bilinciyle kucaklamaktır. Huzurlu bir aile hayatı için emek vermek, fedakârlık göstermektir.

Aile olmak, aile hayatını sağlam temeller üzerine bina etmek, aileyi ayakta tutan değerlere sımsıkı tutunmaktır. Sadakat ve samimiyeti, hürmet ve merhameti elden bırakmamak “en hayırlı Müslüman” olmak demektir. Adaletli, affedici, sabırlı, vefalı olmaktır.

Aile olmak, sevince eş, hüzne kardeş olmaktır. Varlığı ve yokluğu beraberce yaşamak, dünyanın türlü sıkıntılarını birlikte göğüslemektir. Farklı bedenlerde bir can olmak, saadeti Hakk’ın rızasına uygun yaşamakta bulmaktır.

Aileye yönelik değerlerin istismar edildiği, aile kurumunun nice tehlikelere maruz kaldığı ve itibarsızlaştırıldığı günümüzde, ailemizin kıymetinin farkına varalım. Aile hayatımızda ve bütün yaşantımızda yüce dinimiz İslam’ın hayat veren ilkelerinden bir an olsun ayrılmayalım. Göz aydınlığı yavrularımıza, hayat arkadaşı eşlerimize, varlık vesilesi anne babalarımıza huzur ve sükûnet veren bir aile ortamı sunalım.

Unutmayalım ki huzurlu bir aile, merhamete açılan ve şiddete kapanan kapı ile mümkündür. Yine unutmayalım ki şu kısacık dünya hayatında ailemizden daha fazla bizi düşünen, bize emek veren kimse yoktur. İyi davranışımızı, vicdanlı ve insaflı duruşumuzu en çok hak eden onlardır.

Kaynak:Diyanet İşleri Başkanlığı