Günlük | : | 83 |
Haftalık | : | 849 |
Aylık | : | 4975 |
Toplam | : | 384060 |
BİR AYET.
“ Dünya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Elbette ahiret yurdu, sakınan muttakiler için daha hayırlıdır. Halâ akıllanmayacak mısınız? (En’am,6/32)
BİR HADİS
“Ölüm, mü’minin armaÄŸanıdır”; “ Ölüm, her Müslüman için kefarettir!”.(İmam-ı GAZALİ, Kalplerin KeÅŸfi,)
ALLAH’A ÅžÜKRETMEK :
Yüce Tanrı, Câsiye Suresi’nin 13 cü ayetinde buyurduÄŸu gibi: Göklerde ve yerde olanların hepsini, kendinden bir lütuf olarak insanlara amâde kılmıştır. Allah’a ÅŸükür, her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduÄŸunun ve yalnızca O’ndan geldiÄŸinin bilincine varmaktır. Bizleri insan olarak yaratıp akıl nimeti ile donatıp diÄŸer canlılardan üstün kılan ve ilâhî kitaplar göndererek yolumuzu aydınlatan Allah’a ÅŸükretmek en önemli kulluk görevimizdir
“…Kim ÅŸükrederse, ancak kendisi için ÅŸükretmiÅŸ olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.”(Lokmân,31/12)
“Artık Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiÄŸi rızıklardan yiyin. EÄŸer yalnız O’na ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetine ÅŸükredin”.(Nahl,16/114)
İnsanın; saÄŸlık, sıhhat, afiyet, evlât ve bunca nimetleri kendisine ihsan eden Rabbine ÅŸükretmemesi nankörlük olur. Åžükür, nimeti vereni bilerek onun bütün emir ve yasaklarına uymakla gerçekleÅŸir. BahÅŸedilen nimetlerin devamı ve bereketlenmesi için de ÅŸükür gereklidir. Allah Teâlâ; “…Andolsun, eÄŸer ÅŸükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. EÄŸer nankörlük ederseniz hiç ÅŸüphesiz azâbım çok ÅŸiddetlidir.”(İbrahim,14/7) buyurmaktadır.
Her nimetin ÅŸükrü de kendi cinsindendir: Malın ÅŸükrü zekât vermek, ilmin ÅŸükrü insanlara doÄŸru bilgileri aktarmak, bedenin ÅŸükrü de Allah’a ibadet etmek ve insanlığın yararına iyi iÅŸler yapmaktır.
HZ. PEYGAMBER’İN CUMA NAMAZININ ÖNEMİNE DAİR HUTBESİ.
İbn Mace, Hz. Câbir’den ÅŸöyle rivayet etmektedir: “Hz. peygamber, bize ÅŸöyle hutbe verdi: ‘ Ey insanlar ölmeden evvel Allah’a tövbe edin, henüz meÅŸgul olmadan salih amellerle uÄŸraşın, Allah’ı çok zikrederek gizli ve aÅŸikar çok tasadduk ederek aranızdaki bağı güçlendirin ki size rızık verilsin, size yardım edilsin, açıklarınız kapatılsın. İyi bilin ki Allah, Cuma namazını, size, burada, bugün, bu ay, bu yıldan kıyamete kadar farz kılmıştır. Kim, ben hayatta iken veya benden sonra yönetimde bulunan adil veya zâlim devlet baÅŸkanını tanımayarak, onu küçümseyerek bu namazı terk ederse Allah, onun iÅŸini rast getirmez, iÅŸlerini bereketli kılmaz. İyi bilin ki onun namazı, zekâtı, haccı, orucu ve yaptığı hiçbir hayır kabul edilmez. Ancak tövbe ederse durum deÄŸiÅŸir. Kim tövbe ederse Allah da onun tövbesini kabul eder…”İbn Mace, 108)
TEVAZU (ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK)
Tevazu, rütbe bakımından alt seviyede olan kimselere karşı böbürlenmemek, kendini öz deÄŸerinden yukarı göstermemek anlamlarına gelir. Zıddı kibir ve gururdur.
Tevazu, Allah katında ne kadar yüksek bir haslet ise, gurur ve kibir de o kadar düÅŸük bir duygudur. Peygamberimiz: “ Allah tutumlu olanı zengin eder; savurganlık edeni ise fakir düÅŸürür. Tevazu göstereni yükseltir; kibirlenip böbürleneni de alçaltır, aÅŸağıların aÅŸağısına indirir!” buyurmuÅŸtur.
Örnek olaylar:
1-Mevlâna, halkın yanısıra Konya’daki papazlarla da görüÅŸmekte ve onlarla da sohbet etmektedir. Bir gün Konya çarşısından geçerken bir papazla karşılaşır. Papaz, Mevlâna’ya saygıyla başını eÄŸerek selam verir. Mevlâna, papazın bu davranışına biraz daha fazla eÄŸilerek karşılık verir. Papaz başını kaldırdığında bu davranışı görür. Mevlâna ile konuÅŸur ve ayrılırlar. Bu sırada Mevlâna, “ Hazret, acaba papazı neden daha fazla eÄŸilerek selamladı” ÅŸeklindeki ÅŸaÅŸkınlık içinde olan çevresindekilere ÅŸöyle seslenir: “ Allah’a ÅŸükürler olsun, alçak gönüllülükte papazı geçtik.!”
2-Mevlâna hazretlerinin huzuruna iki adam gelir. Bunlar birbirleriyle kavga etmiÅŸlerdir ve dargındırlar. Mevlâna onlara barışmalarını söyler ve Nurettin adındaki adama ÅŸöyle söyler: “ Ey Nurettin, arkadaşın toprak hükmünde görünüyor. Sen su gibi yumuÅŸak ve alçak gönüllü ol. O’na git ve anlaÅŸ. Hem herkes de bilir ki, iki dargın insandan hangisi barışmak için daha önce davranırsa, cennete de önce girecektir; daha çok sevap alacaktır!”
MELEKLERİN DOSTLUĞU.
Melekler, Allah’ın emir ve yasaklarına asla karşı gelmeyen, Allah’ı öven, O’na secde eden ve asla kibirlenmeyen nuranî varlıklardır. İnsanlar için dua ederler, ölüm zamanı gelen insanların canlarını alırlar, cennet kapılarında müminleri karşılayıp onları selamlarlar ve müminleri cennetle müjdelerler. “Rabb’imiz Allah’tır deyip sonra dosdoÄŸru olanların üzerine melekler iner, (onlara) ‘korkmayın, üzülmeyin, siz va’dolunduÄŸunuz cennetle sevinin, biz dünya hayatında (olduÄŸu gibi) ahiret hayatında da sizin dostlarınınız, orada size canlarınızın çektiÄŸi her ÅŸey var, orada size istediÄŸiniz her ÅŸey var’ derler.”(Füssilet,41/ 30-31) .(İsmail Karagöz, Sevgi ve Dostluk, s.214)
KİM İYİDİR-KİM KÖTÜDÜR ?
Peygamberimiz(s.a.s.) , bir gün sahabeye: “Hanginizin iyi, hanginizin kötü insan olduÄŸunu size haber vereyim mi?” diye sordu ve ardından ÅŸöyle buyurdu: “iyi olanınız , kendisinden herkesin hayır umduÄŸu ve ÅŸerrinden emin olduÄŸu kimsedir.Kötü olanınız ise kendisinden hiç kimsenin hayır ummadığı ve ÅŸerrinden emin olmadığı kimsedir.” (Tirmizî, Fiten,76) .
Resulallah(s.a.s.)in dilinde mümin kiÅŸi, her ÅŸeyden önce teslimiyet ve sadakat sahibidir.O, tıpkı altın gibi deÄŸerlidir; hayatı boyunca İbrahimî bir duruÅŸ sergiler ve vakarını korur.Resul’ü Ekrem’e göre mümin, bal arısı gibidir: Hep güzel, temiz, helal ÅŸeyler yer, hep güzel ÅŸeyler üretir. Kimseyi kırıp incitmez. Müminin gönlünde kötüye deÄŸil iyiye, zararlıya deÄŸil faydalıya, olumsuza deÄŸil olumluya yer vardır.
Peygamber Efendimize (s.a.s.) göre mümin, hurma aÄŸacı gibidir. Her daim imanından aldığı kuvvetle canlılığını, diriliÄŸini korur. Yaratılış gayesini unutmadan insanlığa yararlı olur(Buharî, Edep,89).
Mümin, türlü musibetlerle imtihan edilse bile yıkılmaz, ayakta kalır. Bilir ki kula düÅŸen, imtihan ve musibetleri Eyüp misali sabır, metanet ve vakarla kabullenmek ve karşılamaktır.Yüce Allah’tan gelene: “lütfun da hoÅŸ, kahrın da hoÅŸ” diyebilmektir.
Resulü Ekrem’e göre mümin, feraset, basiret ve itidal sahibidir.Hayata ve olaylara tefekkür, hikmet ve ibret nazarıyla bakar. Ancak bile bile hataya da düÅŸmez: “Mümin, bir delikten iki dafa ısırılmaz.!” (Buharî, edep, 8). İnancının, duygu ve düÅŸüncelerinin istismar edilmesine izin vermez; gönlünü, zihnini baÅŸkalarına esir etmez.
ÜRPEREN YOK ARTIK
Kâinattaki sırları
Görüp ürperen yok artık!
Çiçek bezenmiÅŸ kırları
Görüp ürperen yok artık!
Bülbülün öttüÄŸü bağı,
Örümcek: ÖrdüÄŸü ağı,
Resûl’ün gördüÄŸü dağı
Görüp ürperen yok artık!
Şu yağan yağmuru-karı,
Meyve, sebze yeşil, sarı
Hayret uyandıran narı
Görüp ÅŸükreden yok artık!
Resûl’ün sevdiÄŸi gülü,
Meyve yüklü yeÅŸil dalı,
Arının yaptığı balı,
Görüp ÅŸükreden yok artık!
Rabbin gücünün ögesi,
Yer, GüneÅŸ, Ay’ın dengesi,
Hiç deÄŸiÅŸmez yörüngesi,
Görüp ÅŸaşıran yok artık!
Allah kelâmı Kur’an’ı,
HûÅŸuyla namaza duranı,
Aşkla secdeye varanı
Görüp ÅŸükreden yok artık!
Melek gibi nurlu yüzün,
Arşı görür gönül gözün,
Kur’an’ın ilâhî sözün,
İşitip ürperen yok artık!
Oytan’ımın tatlı dili,
ArÅŸa açık iki eli,
Gökten inen azgın seli,
Görüp ürper yok artık.