Günlük | : | 83 |
Haftalık | : | 849 |
Aylık | : | 4975 |
Toplam | : | 384065 |
BİR AYET
“… Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin…”(Nisâ, 4/36)
BİR HADİS
“ Kişiyi ölürken üç şey uğurlar: Sevdikleri, malı ve yaptıkları. İlk ikisi geri döner ve o yaptıkları ile baş başa kalır !” ( Buhari, Rikâk, 42)
KELİME-İ ŞAHADET VE ANLAMI.
İslâmın şartlarından ilki olan kelime-i şahadetin aslı, “eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh.” dur. Türkçe anlamı: “Kesinlikle tanıklık ederim ki, Allah’tan başka Tanrı yoktur. Ve yine kesinlikle tanıklık ederim ki Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve peygamberidir.”
Bu şahadet kelimesine kesin inanıp onu gönülden söyleyen bir kimse, Müslüman olarak kabul edilir. O halde şahadet kelimesi, Müslümanlığın ilk şartıdır ve İslâmı, diğer dinlerden ayıran ilk Müslümanlık belgesidir. Çünkü bir Müslüman bu kelimeye inanmak ve söylemekle İslâmın iki esassını kabullenmiş olur:
a- Allah’ın birliğine, O’nun bir ve tek olduğuna; eşi, benzeri, ortağı olmadığına; O’nun ibadete lâyık tek bir Allah olduğuna inanmak ve buna tanıklık etmek.
b- Hz. Peygamber’in, Allah’ın kulu ve peygamberi olduğuna inanmak ve buna da tanıklık etmek.
Bu iki esastan birine inanıp diğerine inanmayan kimse Müslüman sayılmaz.
Bir kimsenin peygamber olduğuna inanmak,O’nun Allah katından getirip haber verdiği her şeyin hak ve gerçek olduğunu kabul ve tasdik etmeyi gerektirir. Bu sebeple şahadet kelimesi, bütün iman esaslarını ve İslâm dininin bütün hükümlerini de kapsamaktadır.(Ahmet Okutan,Gençlerle Sohbetler,s.130)
Hz. PEYGAMBERİMİZİN YOLCULUK ESNASINDAKİ ÂDETLERİ.
Hz. Peygamber(s.a.s.), cihat için veya umre için yola çıkarken hanımlarından hangisinin kendisine eşlik edeceğini belirlemek için kur’a çeker, kur’ada çıkan hanımı Resûl-i Ekrem’e eşlik ederdi. Hz. peygamber, Perşembe günleri yola çıkmaktan hoşlanır, sabah erkenden hareket ederdi. Askeri kuvvetler göndermesi gerekiyorsa onu daha erkenden yola çıkarırdı.(Ebu Davud, Kitâbul-Cihâd.) Peygamberimiz, binek hayvanına binerken “Bismillâh” der ve atının üzerine yerleşince şu duayı okurdu: “Ya Rabbim, bu yolculuğumuz esnasında bizi fazilete, hayır ve takvaya, seni hoşnut edecek işlere yönelt. Ya Rabbi ! Yolculuğumuzu kolaylaştır, mesafelerimizi kısalt Allah’ım! Yolda dost sensin, çoluk çocuğumuz sana emanet…Yolculuğun meşakkatinden, sıkıntılı bir dönüşten sana sığınırız.Ailemizi ve malımızı kötü bir durumda bulmaktan koru.!” Peygamberimiz seferden Medineye döndüğünde önce camiye gider, iki rekât namaz kılar, sonra evine giderdi. . ( Ebu Davud, Kitâbul-Cihâd)
İYİLİK YAPMAK; HAYRA ÇAĞIRMAK, İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜĞÜ MEN ETMEK.
İslâmın temel ilkelerinden birisi de toplumun ve kişilerin birbirine iyiliği ve güzelliği tavsiye etmesidir. Bu tavsiye ne kadar çok ve yoğun şekilde yapılırsa insanlar arasındaki ilişkiler o derecede iyileşip gelişebilir ve ahlâklı ve erdemli bir topluluk meydana gelir. Kur’ân-ı Kerim’de, kurtuluşa erenlerin özelliği olarak, Cenab-ı Allah, “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. . İyiliği emreder, kötülüğü men eder ve Allaha iman edersiniz..” (Âl-i İmran,3/110) ; “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır .”( Âl-i İmran,3/104) buyurmuştur.
Yüce dinimizde hayrın, iyiliğin sınırı yoktur. İnancımızda Rabbimizin rızasına vesile olan her bir davranış hayırlı ve güzel bir davranıştır. Şüphesiz hayır işlemenin hem maddi hem manevî birçok çeşidi vardır. Hayır herkesin gönlüne ve gücüne göredir. Hayır işlemek, kimine göre cami, hastane, okul yaptırmaktır; kimine göre mağdurlara, muhtaçlara el uzatmak, mahzun gönüllere neşe saçmaktır. Hayır, bazen bir yetimin, kimsesiz boynu büküklerin başını okşamak, bazen de bir kardeşimizin yüzüne tatlı bir tebessümle bakmaktır. Hayrın anahtarı bazen yolunu kaybetmiş birine yol göstermek, boynu bükük bir garibin ümidi olmak, bazen de mazlumun, mağdurun acısını paylaşmak, gözyaşlarına ortak olmaktır. Hayır kimi zaman da zalimlere, yakıp yıkanlara, terör estirenlere, cana kıyanlara, insanlara hayatı zinden edenlere karşı çıkmaktır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, “Hayra vesile olan, o hayrı işleyen kadar sevap kazanır.” Buyurmaktadır. Şu halde hayır işlemek kadar hayra vesile olmak, hayrı teşvik etmek de önemli bir davranıştır.
Atalarımız, “ iyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir ” diyerek daima iyilik yapmamızı öğütlemişlerdir. Kişilere, yere, zamana göre değil, herkese, her yerde, her zaman iyilik yapılması gerektiğini ifade etmişlerdir.
İyilik yapanların, salih ameller işleyenlerin mükâfatsız kalmayacağı müjdelenmektedir: “…İyilik yapanları müjdele.”(Hacc,22/37) Hz. Peygamber Efendimiz de: “ Su nasıl kirleri temizlerse, iyilikler de kötülükleri öyle temizler !” .(Ebû Mesher, Nushatu Ebî Mesher, 1410, s. 49) buyurmuştur.
İyilik etmenin üç şıkkı vardır: 1-yapılan bir iyiliğe karşılık iyilik etmek; 2-Karşılık beklemeden iyilik etmek; 3- Kötülük edene iyilik etmektir. En üst seviyedeki iyilik üçüncü şıktaki iyiliktir. Bu sebeple halkımız arasında “ İyiliğe iyilik her kişinin kârıdır; kötülüğe iyilik ise er kişinin kârıdır!” denilmiştir.
Hz.PEYGAMBERİMİZİN HASTALARI ZİYARETİ.
Hz. Peygamber(s.a.s.),hasta ziyaretine önem verir; onları ziyaret etmenin Müslümanlar için önemli bir görev olduğunu söylerdi. Bir hastayı ziyaret ettiğinde ona ümit verir, nabzını eline alır, alnına dokunur, şifa bulması için dua eder, “inşallah kurtulacaksınız!” derdi. Bu ortamda birisi moral bozacak bir söz söyleyecek olsa ondan memnun olmazdı. (Buhârî, Bâbu İyâdetil-Arâb)
ÂHİRETE İMAN ETMEK
Kur’ân-ı Kerim’in pek çok ayetinde dünya hayatının geçici, ahiretin ise ebedî olduğu, insanların dünyanın geçici zevklerine ve aldatmacalarına kanmamaları, daha hayırlı ve kalıcı olan ahiret mutluluğunu yakalamaları gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte Kur’ân, dünya hayatının da ihmal edilmemesi gerektiğini, çünkü ahiretin dünyada kazanılacağını, ahirette mutlu olmanın, dünyadaki yaşayışa bağlı olduğunu ifade etmektedir. Açıktır ki :
Ahirette bütün peygamberlerin Allah’ın izniyle şefâat etmeleri haktır ve gerçektir.Şefâat demek, günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerin ve Allah katında dereceleri yüksek olanların Allah’a yalvarmaları ve dua etmeleri demektir.(İlmihal.s129) “…İzni olmadan onun katında kim şefâat edebilir ?...” (el-Bakara,2/255) ; “…Onlar Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefâat etmezler…” (el-Enbiyâ,21/28)
Ahirete imân etmek, bu dünyaya, ilim ve fazilet kazanarak daha ulvî ve ebedî bir hayata yükselmek için geldiğine ve o âlemdeki saadetin, burada kazanacağı yüksek ilim ve faziletlere bağlı olduğuna imân etmiş bir insan için dünyada ilim ve ahlâkî erdemlerin en yüksek basamağına çıkmaya çalışmak, en birinci görev olur. Bir mükâfât ve ceza gününün varlığına, herkesin bu dünyadaki işinden ve amellerinden dolayı “Ruz-i Mahşerde-hesap gününde” Allah’ın huzurunda sorguya çekileceğine imân etmiş olan insan doğruluktan ayrılmaz; kendi hakkını bilir, başkasının haklarını gözetir, kendisine lâyık görmediği bir şeyi başkalarına da lâyık görmez.(Hacı Ahmet Kayhan, a.g.e.s.201)
Ahiretin olmadığını kabul etmek insanın koyu bir karamsarlığa sürüklenmesine sebep olur. Oysa İslâm dini ahiret inancıyla dünya hayatına bir amaç kazandırmaktadır. İnsan artık ölümle yok olmayacaktır. Aksine ölüm, sonsuz bir hayata geçiştir..Kur’ân, insanın ahireti göz ardı etmemesini ama bunun yanı sıra dünyayı da unutmaması gerektiğini söyler.Bir diğer ifadeyle Kur’ân’da dünya ve ahiret bütün olarak ele alınmıştır. Bu anlamda ne dünya ahiret için, ne de ahiret dünya için alternatiftir! Bu bütünlüğün güzel ifadesini aşağıdaki ayette görebiliriz.(Prof.Dr.Mehmet Paçacı,İslâma Giriş, Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar,Ahiret:Ebedî Hayat, Diyanet İşleri Bşk. Yay. Ankara 2007, s174-175)
“…Allah’ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu da gözet, dünyadaki payını da unutma. Allah’ın sana yaptığı iyilik gibi sen de iyilik yap…”(Kasas,28/76-77).
HZ. PEYGAMBER(s.a.s.)’in NAMAZDAN SONRA YAPTIĞI DUALARDAN BİRİSİ:
Ebu Davud, Zeyd b. Arkam’dan şöyle rivayet etmektedir: “Hz. Peygamber namazdan sonra şöyle derdi: ‘Ey Allah’ım, bizim ve her şeyin Rabbi! Şahadet ederim ki, senden başka ilâh yoktur. Muhammed’in senin kulun ve elçin olduğuna şahâdet ediyorum. Ey Allah’ım, bizim ve her şeyin Rabbi! Dünya ve Ahiret’te bulunan her vakit beni, sana ve aileme karşı ihlâslı kıl! Ey celâl ve ikram sahibi! Beni duy, duamı kabul et! Ey Allah’ım gökleri ve yeri nurlandır. Allah bana yeterlidir ve O en güzel vekildir! Allah’u ekber, Allah’u ekber, Allah’u Ekber !”(Ebu Davud, 1508)
İMANSIZ BIRAKMA ALLAH’IM
Huşû durumda olalım,
Hikmet ehlinde kalalım,
Hepimiz takva dolalım,
En son nefesi verirken,
İmansız bırakma Allah’ım!
Asıl tevhide inandım,
Yüce Rabbime sığındım,
Peygamberlere güvendim,
Son nefeste dinsin ahım,
İmansız gönderme Allah’ım!
Kutsal kitaba yüz sürdüm,
Rab emirlerini gördüm,
Nice nas-emirler derdim,
Son nefeste bitsin acım,
İmansız bırakma Allah’ım!
Ahret-kadere inandım,
Meleklere ruhen kandım,
Kaderim yazılı andım,
Son nefesim, ah son anım,
İmansız bırakma Allah’ım!
OYTAN’ım, derde çare bul,
Olmalısın sâlih bir kul!
Has imanına sahip ol,
Son nefesim, son ah-vâhım,
İmansız gönderme Allah’ım!