......

SPOR HABERLERİ

PİYASALAR

altın fiyatları

Online Ziyaretçi

Günlük: 83
Haftalık: 849
Aylık: 4975
Toplam: 384060

ALLAH’A TÖVBE-İSTİĞFAR ETMEK

Yazar : | Tarih : 1 yıl, 9 ay önce / | Görüntüleme : 1663
ALLAH’A TÖVBE-İSTİĞFAR ETMEK
Tövbe; İnsanın işlediği günaha pişman olup günahı terk ettiğini, bir daha işlememeye azim ve kast eylediğini ve yapamadığı salih amelleri telâfi edeceğini Yüce Tanrı’ya arz etmesidir. Nasıl ibadet, hiçbir aracı ve ortak koşmadan her şeyin yaratıcısı olan sadece Yüce Allah’a yapılırsa, günahlar için tövbe de, ancak Cenab-ı Allah’a arz edilir.

 BİR AYET

- “  Allah’tan bağışlama dile ! Şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır,  çok merhamet edendir!” (Nisâ,4/106)

                BİR HADİS

 “Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol!” (Tırmizî) buyurmuştur.

 Cenab-ı Allah; “… Ey mü’minler ! Hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” (Nûr,24/31); “Ey iman edenler ! Allah’a içtenlikle tövbe edin…” (Tahrim,66/8); “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin…”( Hûd,11/90) buyruklarını vermiştir.

Müminler günah işledikleri zaman tövbe edip Allah’a lâyık kul olmaya gayret ederler. Tövbe etmek ise, geçmişte yapılan kötü işlerden bağışlanma dilemek, ardından yaptıklarından dolayı pişmanlık duymak ve geri kalan ömründe de Yüce Mevlâ’ya yönelmektir. (Dr.Abdurrahman Candan, Mü’minlerin Özellikleri, Kur’andan Öğütler 2, D.İ.B.Yayını s.188).Tövbe edip sonra tekrar hataya dönerek tövbesini bozanlar öncelikle kendilerine karşı samimi olamayanlardır; nefsine karşı sabrı başaramayan ve kendini aldatanlardır. Günah işlemek bir suçtur; ama tövbeye yanaşmamak, günahta ısrar etmek daha ağır bir suçtur. Günahların bağışlanması yönünde dua etmek ise Allah’ın bir emridir: Salih Peygamber’in dilinden bir çağrı ile “O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin.”diyor.(Hûd, 11/61).

İslâm hata işleyen bir insanın sonuna kadar günahkâr kalacağını kabul etmez. Pişmanlık duyup affedilmeyi isteyen, sonra da o günaha geri dönmeyen her günahkârın bağışlanma şansı vardır. Günahlardan kurtulup ilâhî affa ulaşmak için Kur’ân’ın önümüze koyduğu çözüm yolu ise, tövbe etmektir.: “Ey mü’minler, hep birlikte Allah’a tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz!”(Nûr, 24/31) Tövbe, aman dilemektir, Rabbimize el açıp bizi affetmesi için yalvarmak, yüzsuyu dökmektir. Bir dönüştür, yanlışlarla yüklü geçmişe bir kalem çekiştir tövbe ! Kur’ân’ın “ nasûh tövbe” diye adlandırdığı da samimi tövbedir.“Ey imân edenler ! Allah’a içtenlikle tövbe edin !”(Tahrîm, 66/8). Allah’a yönelip içtenlikle af dilemek insan için kurtuluş yolunu açacaktır. İslâmda Allah ile kulun arasına girerek günah çıkarmak yetkisine sahip aracı kişiler bulunması asla söz konusu değildir. Günahların affedilmesi üçüncü kişilerin tasarrufuna bırakılamaz. Herkes günahı için doğrudan Allah’a yalvarır ve taleplerini O’na bizzat yöneltir.( Doç.Dr.Halil Altuntaş,Duayı Anlamak, DİB .2012,s.33)

İnsanların en yanlış, en olumsuz yanı ve tutumu günahlarının karşısında hemen ümitsizliğe düşmeleri ve “ Artık günahkâr oldum, yapacak bir şey yok, telâfi edilemeyecek  kadar günaha battım v.b.” düşünerek daha çok günah işlemeye devam etmeleridir! Oysa zararın neresinden dönülse kârdır, ne kadar çabuk tövbe edilse o kadar iyidir. Dinimizde ümitsizliğe yer yoktur! Allah’a yönelip içtenlikle af dilemek insan için kurtuluş yolunu açacaktır. İslâmda Allah ile kulun arasına girerek günah çıkarmak yetkisine sahip aracı kişiler bulunması asla söz konusu değildir. Günahların affedilmesi üçüncü kişilerin tasarrufuna bırakılamaz. Herkes günahı için doğrudan Allah’a yalvarır ve taleplerini O’na bizzat yöneltir. “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser!?”(Hicr, 15/56). Günahlarının çokluğu karşısında ümitsizliğe düşme eğilimini destekleyen etkenlerden birisi bilgisizliktir: Cenab-ı Allah’ın rahmetinin genişliğini, tövbe yolunun her zaman açık olduğunu bilmemektir. İkincisi ve daha önemli olan etken de şeytanın uygulayacağı yıldırma baskısıdır: “Bunca günahı işledikten sonra affedilmek mümkün mü? Nasıl olsa günahkârsın, hiç olmazsa bu dünyanın tadını çıkar, dilediğince yaşa!” şeklindeki vesveselerle kulun direncini kırmak şeytanın başvurduğu temel yöntemlerden birisidir. Bu sebeple dua ve tövbe eden kimse, şeytanın veveselerine aldırmadan duasının ve tövbesinin kabul edilip günahlarının bağışlanacağına inanmalıdır, ümit etmelidir. “Günahkârsan da ümidini kesme!” “Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine rağmen bağışlama sahibidir.”(Râ’d, 13/6).  Tabii, Hz. Peygamber Efendimiz de günahkâr olanlara son derecede büyük bir cesaret vermektedir: “Günahından tövbe eden sanki hiç günah işlememiş gibidir.!”( İbn Mâce’den zikreden, Halil Altuntaş, a.g.e. s.34). “Allah, can boğaza gelmedikçe kulunun tevbesini kabul eder!” (İ.GAZALİ,a.g.e. s.370) Halk arasında bir özdeyiş vardır: “Günahsız insan olmaz!” derler. Doğrudur! Hayat boyunca milyonlarca iş ve işlem yapıyoruz; yemek, içmek, gezmek, dolaşmak, yatmak, satmak, satın almak, görüşmek, konuşmak, iletişim kurmak, kızmak, kırmak, gönül yıkmak, isyan etmek, aldatmak gibi binlerce tutum ve davranışta bulunuyoruz. Bunların hepsinde haklı olmamız ve Cenab-ı Allah’ın rızasına uygun davranmış olmamız mümkün değildir. Hatalarımız var, günahlarımız var, taksirâtımız var! Bunlar var diye ümitsizliğe düşmeye de yer yok! Ancak, bir an önce de tüm günahlarımız için tövbe etmeliyiz; Allah Tealâ’dan af dilemeliyiz:

İnsanların işlediği günahlar iki kısımdır:

Bir kısmı alkollü içki içmek gibi, kul hakkı ile ilgili olmayan, yalnız Allah’a karşı işlenmiş günahlardır. Bu tür günahlara tövbe etmek, dil ile, kalp ile ve günahı işleyen organ ile birlikte yapılmalıdır. Yani:

* Dil tövbeyi ifade edecek,

*Kalp, günahı işlemiş olmaktan pişmanlık duyacak, bir daha bu günahı işlememeye azmedip karar verecek;

* Organ ise o günahı işlemekten vazgeçecek, eyleme son verecektir.

Hacca gidenlerin, usulüne uygun şekilde Hacı olanların yahut da usulüne göre umre yapanların affedilmiş olduğu vaat edilen günahlar, işte bu tür günahlardır; yani Cenab-ı Allah’a karşı işlenmiş olan günahlardır.

Günahın diğer bir kısmı ise, bir kişinin hakkını vermemekte, hakkına tecavüz etmekte, hırsızlık yapmakta olduğu gibi, insan hakkı-kul hakkı ile ilgili olan günahlardır. Bu gibi günahlardan tövbe etmenin, kurtulmanın yolu, yukarıdaki üç şarta ilâveten, hak sahibine hakkını vermek ve ondan helâllik almak, helâlleşmektir.

Mağfiret dileme ve tövbe etme, yukarıda yazdığımıza benzer tövbe şeklinin dışında pratik olarak da, tespih çekerek aşağıdakiler gibi de yapılabilir:

     “ Esteğfurullâhe’l-azîme ve etûbü ileyh =Yüce Allahtan mağfiret diler ve O’na tövbe ederim !”

“Esteğfurullâhe ve etûbü ileyh =Allahtan mağfiret diler ve O’na tövbe ederim”

     şeklinde tespih çekilerek yapılır; veya yalnızca “Esteğfurullâh ! “ diyerek tespih çekilerek yapılabilir..

                Hz.Peygamber Efendimiz :

-“ Ey insanlar ! Allah’a tövbe edin. Ben günde yüz kere Allah’a tövbe ediyorum !.”(Müslim, Zikir,42.III.2075; İbn Mâce, Edeb, 57)

-“Vallahi ben günde yüz  defa Allah’tan mağfiret diliyorum !.” (Müslim, Zikir,41.III.2075; Buhari, Daavât,  3) buyurmuştur. Her türlü günahtan arınmış olan Hz. Peygamber Efendimizin bu kadar tövbe etmesine karşı, biz aciz ve günahkâr kulların da en az günde bu kadar tövbe etmemiz gerekmez mi?

 

HAK TEALÂ’NIN ASLA BAĞIŞLAMADIĞI GÜNAH: ŞİRK GÜNAHI

 

Tevhid ilkesinin ve tek Allah’a inanmanın tersi-zıddı da Allah’a şirk koşmaktır.

Şirk, Allah’ın yanında, O’na denk olan başka ilâhlar olduğuna inanmaktır. Bu inanış İslâm dinine tamamen aykırıdır, dinden çıkmaktır; Cenab-ı Allah’ın asla affetmeyeceği, belki de tek affetmeyeceği en büyük günahı işlemektir! “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın… !”( Nisa,4/36). Allah’a başkasını ortak koşmak(Şirk), birisi inançta, diğeri amelde ve davranışta olmak üzere iki çeşittir. İnançta şirk, Allah’tan başka bir varkığın tanrı olduğuna veya Allah’a mahsus sıfatlardan bir kısmını taşıdığına inanmakla olur. Amelde şirk ise, ibadeti ve kulluğu Allah’a tahsis edip yalnız O’nun için yapacak yerde başka varlıkları da O’na ortak kılmakla gerçekleşir. Kur’an’ı Kerimin bir çok ayetinde kibir, cimrilik, gösteriş yapma duygu ve eylemleri kınanmaktadır. Bunun sebeplerinden birisi de bu duygu ve eylemlerde iki çeşit şirkin izlerinin bulunmasıdır.

  “ Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz ! Bunun dışında dilediğini mağfiret buyurur. Kim Allah’a ortak koşarsa pek büyük bir günah işlemiş olur ve iftira etmiş olduğunda şüphe yoktur!”( Nisa,4/48

 

GÖNÜL GÖZÜ İLE GÖRMEK.

İnancı olmayanların sorunu inkârcılıktır; imân edenlerin bazılarının sorunu da düşünmemek, tefekkür etmemek, gönül gözü ile görmemektir, dolayısıyla şükretmemektir:

Gönül gözü ile görse, ana rahmindeki bir bebeğe veya bir yumurta içindeki kuş yavrusuna can veren; bütün organlarını onun yaşayışına uygun bir şekilde inşa eden; her türün vücut organlarını ve yeteneklerini onun özel yaşantısına göre düzenleyen; görme, işitme, kendisine has lisanla konuşma, uçma, yüzme yeteneği veren Cenab-ı Allah’ın kudret, ilim ve hikmetinin sonsuzluğunu, kuşatıcılığını görecektir! Ve sarsılmaz bir imânla şükredecektir!Ancak, tekrar edelim ki, insanoğlu çoğunlukla düşünmemekte ve görmemektedir!. Cenab-ı Allah; yukarıda kısmen bahsettiğimiz ve doğadaki-yerdeki-gökteki-sudaki-havadaki ve bizzat insanın bünyesindeki mucizeleri, delilleri görmeyen, duymayan, anlamayanları “gafil” olarak nitelemekte ve bunları Cehennem için var ettiğini yemin ederek buyurmaktadır: “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını Cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”( A’râf, 7/179)

 

Kur’anı Kerim; akla, akıl etmeye, ibret almaya, düşünüp tefekkür etmeye çok değer vermektedir.

İslâm Akıl dinidir: Hristiyanlık, sadece îmân etme dini olduğu halde İslâm dini îmân etme ve akıl dinidir: Yukarıda belirtildiği üzere, İslâm, aklın, fikrin, idrakin yolundan gitme dinidir; düşünme, tefekkür etme dinidir. Cenab-ı Allah, Kur’anı kerimde 47 ayette, olayları, doğal oluşumları, gelişmeleri, davranışları, mucizeleri anlattıktan sonra çarpıcı bir şekilde sorular sorup insanoğlunu sarsmaktadır! Hatta bazı ayetlerde söz tutmadığı için insanı ağır şekilde azarlamaktadır:

“…Yaptığınızın çirkinliğini anlamıyor musunuz?”(Bakara,2/44)

“…(Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz?”(Bakara,2/76)

“…O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi de O’na aittir. Halâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Mü’minûn,23/80)

“…Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” (Mü’minûn,23/85)

“…Halâ aklınızı kullanmıyor musunuz?”( Kasas,28/60)

“…Halâ görmeyecek misiniz?”(Kasas,28/72)

“…Halâ düşünüp ibret almayacak mısınız?”(Câsiye,45/23)

Şu halde, bu ayetlerin gereği olarak İnsanoğlunun Allah Tealâ’nın verdiği akıl ile düşünmesi, tefekkür etmesi ve şu sorulara cevap vermesi gerekir: Ben nereden geldim, nereye gidiyorum? Beni yaratan, canlı-cansız tüm varlıkları, sistemleri yaratan kimdir? Yaratılışın esası ve sebebi nedir? insanoğlunun, ortalama 60-70 sene gibi kısacık bir hayat için dünyaya getirilmesinin, yaşatılmasının sebebi-hikmeti nedir?

DÜNYA FANİ

Yıllar coşkun sel gibi

Hızla akıp geçiyor!

Ömür sert bir yel gibi,

Hayalleri biçiyor!

 

Yollar uzayıp gider,

Hedeflere ulaşır!

Saf inanç etki eder,

Temiz kalbe bulaşır!

 

Eller semaya açık,

Mevlâ’ya yakarıyor!

İstekleri ufacık,

Gönlünden çıkarıyor!

 

Seller gibi akacak,

Akın akın gidenler!

Her can ölüm tadacak,

Müjde: Kulluk edenler!

 

Diller hep tatlı tatlı,

Tüm yolları açıyor!

OYTAN’ım, ruh kanatlı,

Lâmekana uçuyor!