Günlük | : | 83 |
Haftalık | : | 849 |
Aylık | : | 4975 |
Toplam | : | 384060 |
BİR AYET
“ Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akÅŸam zikret ve gafillerden olma” (Â’raf ,7/205 )
BİR HADİS
, “Her ÅŸeyin bir cilası vardır, kalbin cilası da Allah’ı zikirdir ”
İslâm İnancının DiÄŸer Dinlerden Farkı ve ÜstünlüÄŸü.
Allah’ı bilmek, Allah’ı sevmek, O’na baÄŸlanmak ve kulluÄŸuna razı olmak, kendini bilen ve bulan kimsenin varacağı son duraktır.! Din, bize sonradan öÄŸretilen, dıştan zorlama ve baskıların bir ürünü deÄŸildir. Dinin kökü, kaynağı, çekirdeÄŸi, yaratılışımızın özündedir, fıtratımızdadır.…
1- Kur’an Orijinaldir, Allah’ın sözleridir. Oysa İnciller, Hz. İsa’dan sonra 2. Asırda, yani Hz. İsa’nın ölümünden sonra 140-170 sene sonra, kendilerine vahiy gelmeyen kiÅŸilerce yazılmıştır:
Kur’an’ı Kerim, hiç deÄŸiÅŸtirilmeden orijinal hali ile günümüze kadar ulaÅŸmıştır. Oysa Hristiyanlığın kutsal kitapları olan Matta İncili, Markos İncili, Luka İncili, Yuhanna İncili adındaki 4 incil, Hz. İsa’ nın ölümünden 140- 170 sene sonra yazılmışlardır. Bu yazımlarda tamamen halk arasındaki söylentiler esas alınmış; hiçbir canlı görgü veya duygu tanığı mevcut olmamıştır ( Maurice Bucaille, Tevrat, İnciller ve Kur’an, D.İ.B.Y., s.126-128)
Vahiy, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e, Vahiy MeleÄŸi (Cebrail) tarafından Kur’an ayetlerinin, bazı yollarla vahyedilmesi suretiyle gelmiÅŸtir. Hz. Muhammed (s.a.s.), kendisine nâzil olan ayetleri hemen vahiy kâtiplerine ezberletir; kendisi de ezberler ve yine kâtiplere deve ve ceylan derilerine v.b. yazdırarak mensup oldukları sûrelerdeki yerlerine koydururdu. Böylece Kur’an’ın ayetleri de, sûreleri de bizzat O’nun tarafından tertip olunmuÅŸlardır. Hz. Peygamber’in saÄŸlığında, Kur’an, bir cilt halinde toplanmamış ise de kâmilen ezberlenmiÅŸ, parça parça yazılmış ve huzurunda tilâvet edilmiÅŸtir.
Hz. Ebu Bekir, daha önce parça parça yazılmış ve kâmilen ezberlenmiÅŸ olan Kur’an’ı, bir cilt halinde toplamıştır. O nüshaya “Mushaf-ı Åžerif” denir. Hz. Osman ise, tek cilt halinde toplanmış olan Kur’an’ı nüshalar halinde aynen yazdırıp çoÄŸaltmış ve İslâm merkezlerine göndermiÅŸtir.
2-İslâm’da Tevhid Esastır: “İslâm inancına göre Allah, bütün insanları, kendisinin yüce ve aÅŸkın olan varlığını ve birliÄŸini tanıma yeteneÄŸine sahip biçimde yaratmıştır. Bu tüm insanlarda ortak olan bir doÄŸal kabiliyet ve fıtrattır… Allah’ı biricik Tanrı, Râbb ve otorite olarak tanımak, her çeÅŸit ortağı O’ndan uzak tutmak ve birliÄŸini kararlı ÅŸekilde doÄŸrulamakla gerçekleÅŸen tevhit, İslâm dininin en önemli özelliÄŸidir. İslâm, bu özelliÄŸiyle hem İslâm öncesi cahiliye putatapıcılığından, hem Yahudilik ve Hristiyanlık gibi dinlerin sonradan bozulmaya uÄŸramış ÅŸekillerinden, hem de Mecusilikten ayrılır”( A.Saim Kılavuz, ,GençliÄŸin İslâm Bilgisi, Allah’ı Bilmek,s.42)
3-İslamda Ruhban Sınıfı Yoktur: İslâm inancına göre, Hristiyanlıkta olduÄŸu gibi“ruhban sınıfı” adıyla kul ile Allah arasında bir zümre bulunmamaktadır.Din bilginlerinin görevleri sadece bildiklerini bilmeyenlere öÄŸretmektir. Bunun dışında din bilginlerinin baÅŸkaları üzerinde, kendilerine din tarafından verilen “dinî” bir üstünlük ve hâkimiyetleri yoktur.İslâm’da her mümin doÄŸrudan doÄŸruya Cenab-ı Hakka muhataptır; doÄŸrudan O’na tapar, O’na ibadet eder, O’na dua eder ve doÄŸrudan O’ndan dilekte bulunur, .(prof.Dr.Ferhat Koca, İslâma GiriÅŸ,Ana Konulara yeni yaklaşımlar, İbadet;İnsani varoluÅŸun Anlamı, Diyanet İşleri BaÅŸ.Yayını, 2007, s.260).
4-İslâm dininde bütün peygamberlere inanmak esastır. Hiç bir ayırım yapmadan peygamberlerin Allah’ın resulü olduklarına inanırız. İşte İslâm dininin diÄŸer dinlerden, örneÄŸin Hristiyanlıktan ayrıldığı önemli bir esas da budur! “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene imân etti, müminler de (imân ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine imân ettiler ve ÅŸöyle dediler: O’nun peygamberlerinden hiçbirini (diÄŸerinden) ayırt etmeyiz…” ( Bakara 2/285)
Peygamberlerin evveli Adem Safiyullâh, ahıri bizim peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Efendimiz olduÄŸuna; bu ikisinin ve bu ikisi arasındaki gelip geçen peygamberlerin hak ve gerçek olduÄŸuna; bunların cümlesine inanmak ve imân etmek; dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik etmektir. Müslümanlar, peygamberler arasında hiçbir ayırım yapmadan hepsinin hak peygamber olduÄŸuna inanırlar. Allah Tealâ böyle emretmiÅŸtir: “Åžüphesiz Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayırım yapmak isteyenler, ‘(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz’ diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; iÅŸte onlar gerçekten kâfirdirler…”( Nisâ,4/150-151)
5-İslâmda Vaftiz Yoktur: Yine Hristiyanlıkta, yeni doÄŸan çocuk için, ilk günahın neden olduÄŸu manevî kirlenmiÅŸliÄŸin silinmesi için ve Hz. İsa’nın Kilisesine girmenin hukuksal ve kutsal göstergesi olarak “vaftiz” denilen ve su serpmek veya suya batırmak suretiyle yapılan bir arınma töreni yapılır ( Büyük Larusse,C.23,s.12058). Baba-oÄŸul ve Ruhu’ l Kudüs adına yapılan bu iÅŸlemin, çocuÄŸu aslî günahtan kurtaracağına inanılır (Kur’an’ı Kerim, D.İ.B. Yayını,Bakara Suresi,s.20, Dipnot 28’deki açıklama.) Dolayısıyla “vaftiz”, çocukların günahından kurtuluÅŸu için vazgeçilmez nitelikte ve yenilenmeyen bir eylemdir. (Meydan Larousse,C.20, s.50)
Oysa, İslâmi anlayışa göre yeni doÄŸan bir çocuk saftır, kusursuzdur, mazlumdur, günahsızdır, temizdir, bizatihî yaratılışı itibariyle iyidir, iyilikseverdir! Çünkü Allah Tealâ insanı yaratıp, ÅŸekillendirip ona kendi ruhundan üflemiÅŸtir: “Sonra onu ÅŸekillendirip ona ruhundan üfledi!”(Secde,32/9) Bu nedenle, İslâm inancına göre, insanın yaratılış fıtratı Hak Tealâ’ya îmân üzeredir. Her insan fıtrat üzere doÄŸar. “Fıtrat”, insanın, imana ve iyiliÄŸe meyilli bir yaratılış özüne sahip olması; insanın yaratılıştan-doÄŸuÅŸtan getirdiÄŸi tevhide yönelme özelliÄŸi demektir! Åžu halde İslâm inancına göre insan, doÄŸuÅŸtan getirdiÄŸi vasıflar, hasletler, özellikler gereÄŸince; kaynağını Allah’tan alan, O’nun kendi ruhundan üflediÄŸi ruhanî varlığı itibariyle hastır, temizdir, saftır, masumdur, günahsızdır, tevhide yönelmiÅŸtir, Allah Tealâ’ya îmân etmeye hazır ve meyletmiÅŸ vaziyettedir.! İşte bu fıtrat üzere yeni doÄŸan bir çocuÄŸun aklı selim sahibi olacağı yaÅŸlarda, Cenab-ı Allah herkese olduÄŸu gibi ona da hitaben ÅŸu direktifi vermektedir: “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun…!” (Rûm,30/30). Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ÅŸu hadisi de insanın aslına iÅŸaret etmektedir: “Dünyaya gelen her insan, fıtrat üzere doÄŸar; sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan, Mecusi yapar.” (Buhari, Cenaiz,79,80,93; Müslim, Kader,22-25) Anlaşılıyor ki, Müslüman olmayan veya Müslüman olmasına raÄŸmen inançlı olmayan ana-babalar veya ruhban sınıfı, çocuÄŸun, fıtraten meylettiÄŸi, gitmek istediÄŸi doÄŸru yoldan saptırmaktadırlar. Oysa, insan, ancak, bu aslını yani fıtratını, kendisini yaratan ile olan iletiÅŸimi sayesinde korur ve sürdürürse, yaratılış amacına uygun bir hayat sürmesi mümkün olabilir.(Cafer KaradaÅŸ, GençliÄŸin İslâm Bilgisi, s.72-73). DoÄŸuÅŸtan itibaren ana-baba, çocuÄŸu fıtratına uygun olarak yetiÅŸtirip, islâmî emir, ilke ve kuralları öÄŸretmesine raÄŸmen reÅŸit olan ve artık ana-babayı dinlemeyen bazı genç adamlar, ne yazık ki, giderek, çevrenin, arkadaÅŸların, kolejlerin ve mahalle baskısının etkisi ile fıtraten getirdiÄŸi deÄŸerleri bırakabilmekte veya zayıflatabilmektedirler.
Oysa bu saptırmalar veya sonradan sapmalar olmasa, yeni doÄŸan her çocuk, fıtraten doÄŸuÅŸtan getirdiÄŸi temizliÄŸi, saflığı, günahsızlığı, îmân üzere hazır olmasını devam ettirecek, hiçbir aracı sınıfa (ruhbân) ihtiyacı olmadan Kur’an’ın ışığında Allah’ın emirlerine uyarak yönünü dine (İslâma) çevirecektir.İşte fıtratında bu eÅŸsiz özellikler bulunan insan, aklı selim sahibi bir kiÅŸi olduÄŸunda tam bir kavÅŸaÄŸa varmış demektir: İslâm inancına göre bu olgunluÄŸa eriÅŸmiÅŸ olan kiÅŸinin bir seçim yapması gerekir: Yukarıda da izah ettiÄŸimiz gibi İslâm fıtratı üzere doÄŸan kiÅŸi, seçimini, İslam’dan yana; doÄŸruluktan, güzellikten, iyilikten, infaktan, mütevazilikten; ibadetten, duadan, tövbeden, ÅŸükürden, zikirden v.b. yana yapabilir! Yahut ta tam aksine bir seçimle yanlış yöne gidebilir! Seçim insana bırakılmıştır.
6-İslâm Akıl Dinidir.
Hristiyanlık, sadece imân etme dini olduÄŸu halde İslâm dini imân etme ve akıl dinidir: ÖrneÄŸin Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın hem Allah, hem de Allah’ın oÄŸlu olduÄŸuna inanılır; bu, tamamen akıl ve mantığa aykırıdır. Oysa İslâmda bu ÅŸekilde aklın kabul etmeyeceÄŸi bir inanç yoktur: Yukarıda belirtildiÄŸi üzere, İslâm, aklın, fikrin, idrakin yolundan gitme dinidir; düÅŸünme, tefekkür etme dinidir. Cenab-ı Allah, Kur’anı kerimde 47 ayette, olayları, doÄŸal oluÅŸumları, geliÅŸmeleri, davranışları, mucizeleri anlattıktan sonra çarpıcı bir ÅŸekilde sorular sorup insanoÄŸlunu sarsmaktadır! Hatta bazı ayetlerde söz tutmadığı için insanı ağır ÅŸekilde azarlamaktadır:
SELAMLAÅžMANIN ÖNEMİ
“Selam”, Rabbimizin esmâ-i hüsnâsından biridir. Allah Tealâ, kullarını selamete eriÅŸtiren, onlara saÄŸlık ve afiyet bahÅŸedendir. Muhammed Mustafa (s.a.s.) insanlığı tevhide ve adalete davet eden Allah’a kulluk etmeye, güven ve huzuru hakim kılmaya, kardeÅŸçe yaÅŸamaya çağıran son Peygamberdir. İslâm, adı üzerinde barış ve ebedi kurtuluÅŸ dinidir.Müslüman ise, elinden ve dilinden, diÄŸer insanların güvende olduÄŸu kiÅŸidir.
Mü’minler birbirlerine “ Selâmün aleyküm” = Allah’ın selamı üzerinize olsun!” diyerek seslendiÄŸi her anda, selâmın zengin anlam dünyası hayatımıza yansır. Mü’min, imanından aldığı huzur ve güveni selâm ile çevresine yayar ve iyi niyetlerini duaya döker. Allah Resulü, Mekke’den hicret için Medine’ye doÄŸru yola çıktığında, Medineli Müslümanlar günlerce heyecan içinde O’nu beklemiÅŸlerdi. Herkesin gözü ve kulağı Peygamber’imizin mübarek aÄŸzından dökülecek ilk sözlerin ne olacağına odaklanmıştı. Allah Resulü (s.a.s.), o gün kalabalığa ÅŸöyle seslendi: “Ey insanlar ! Selamı aranızda yayın! Birbirinize yemek ikram edin! İnsanlar uykuda iken namaz kılın ki, selametle cennete giresiniz !”
Allah’ın selamını veren Müslüman, adeta bulunduÄŸu yerde sözleriyle ve davranışlarıyla huzurun teminatı olur. Can yakmaz, gönül yıkmaz, kimseyi hakir görmez, kimsenin onur ve haysiyetini zedelemez, kaba ve kırıcı konuÅŸmaz. Hasılı, Müslümanın verdiÄŸi selâm, kuru bir sözden ibaret deÄŸil, bilâkis manâ ve maksadına uygun bir iyilik ÅŸiarıdır.
O halde en yakınlarımızdan baÅŸlamak üzere selâmı yayalım ve tanımasak da selâm verdiÄŸimiz Mü’minlerin sayısını artıralım. Bir huzur ve bereket duası olan selâmın hakkını verelim. Selamımızla dillerden gönüllere kardeÅŸlik baÄŸları kuralım.(07.12.2018 günü verilen Cuma Hutbesinden.yararlanılmıştır.)
HZ. PEYGAMBER’E (s.a.s.) SALÂT GETİRMENİN FAZİLETİ.
Hz. Peygamber(s.a.s), bir gün çok mutlu idi ve yüzünde bir neÅŸe vardı. Ashab, “Ya Resûlallah, bugün mutlu ve yüzünüzde bir neÅŸe ile sabahladınız” dedi. Hz. Peygamber ÅŸöyle buyurdu: “Evet, Rabbimden bir melek geldi ve ümmetin içinde kim sana salât ederse Allah(c.c.), ona on iyilik yazar, on günahını da siler ve on derecesini yükseltir; ayrıca Allah da ona o kadar salât (rahmet)eder.” (Ahmed, IV.44)
Hâkîm, Kâb b.Ucra’dan ÅŸöyle rivayet etmiÅŸtir: “Hz. Peygamber minberde bir basamaÄŸa çıkınca ‘Âmîn!’ dedi. İkinci basamaÄŸa çıkınca yine ‘Âmîn!’ dedi. Üçüncü basamaÄŸa çıkınca tekrar ‘Âmîn!’dedi. Minberden inince, “Ya Resûlallah, bu gün minberde bir ÅŸey dediniz, bundan önce hiç iÅŸitmemiÅŸtik” dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber(s.a.s) ÅŸöyle buyurdu: “Birinci basamaÄŸa çıkınca Hz. Cibril bana gözüktü ve Ramazan ayına yetiÅŸip de günahları bağışlanmayan Allah’ın rahmetinden uzak olsun” dedi, ben de ‘Âmîn!’ dedim. İkinci basamaÄŸa çıkınca “Yanında ismin anılıp da sana salât getirmeyen Allah’ın rahmetinden uzak olsun” dedi, ben de ‘Âmîn!’ dedim. Üçüncü basamaÄŸa çıktığımda ise, “Anne babasından ikisi veya biri yanında yaÅŸlanıp da Cennete giremeyen Allah’ın rahmetinden uzak olsun” dedi. Ben de ‘Âmîn!’ dedim.”(Hâkîm, Müstedrek,III.153)
Kıyamette Efendimize en yakın olanlar O’na bolca salât ve selam getirenlerdir(Tirmizi, Ebu Davud.) O’na her salâtta O’nu hatırlarız; O’na inen Kur’anı düÅŸünürüz; hayatımıza yön vermesini arzu ederiz.
Müslümanların kendi aralarında da selamı yaygınlaÅŸtırması, insanlar arasındaki katılıkları yumuÅŸatır; buz daÄŸlarını eritir; kardeÅŸliÄŸi güçlendirir; sevgi ve saygıyı artırır. Bu sebeple, Hz. peygamber Efendimiz(s.a.s): “selamı aranızda yayınız.” BuyurmuÅŸtur.
MELEKLER DOSTTUR !
Muhabbetim düÅŸtü benim bu aÅŸka,
Yıldızları tutup göÄŸsüme taktım!
Her bir insanın yapısı bambaşka,
Samanyolu seline girip aktım!
Meleklerle dostça, özgürce uçtum,
Her sabah cennetin kapısın açtım,
Kutsal nimetlerin herkese saçtım,
Cennete yüzbinlerce fidan diktim!
Adem Babamız has topraktan erdi!
Rabbanî ruh, kalıp bedene girdi!
Allah tüm cenneti önüne serdi,
Kapıcısı olup hizmete baktım!
Ben bîçare, aÅŸk denizinde yüzdüm,
Arafat’ta, Mina, Mekke’de gezdim!
Resûl’ü Ekrem’in hislerin sezdim,
HuÅŸûyla mübarek ellerin öptüm!
OYTAN, nasıl buldun derd-i sevdayı?
Lokman Hekim de bilmez devayı,
Nerde, nasıl yapacaksın vedayı?
Veda tarlasına hidayet ektim!